Gül’e Gülmeyen Çankaya Kime Gülecek...
Bir önceki yazımızı “Değişikliğin iptali için ana muhalefet partisi ile Cumhurbaşkanının istemini görüşen Anayasa Mahkemesi başvuruyu reddederek yeni bir gündemin oluşmasına zemin sağladı. Değişikliği Anayasaya aykırı bulsa hükümetin elini rahatlatacak olan Mahkeme buna da imkan vermedi. İşte her şey burada düğümlendi. “ diye bitirmiştik.
Hükümet cumhurbaşkanlığı seçini eline yüzüne bulaştırınca Anavatanın lideri ile el ele vererek aceleyle anayasa değişikliği hazırlamış ve bunu da sanki çok istiyormuş havalarında iki defa meclisten geçirmeyi başarmıştı. Oysa bu değişiklik Anayasa Mahkemesince reddedilse hükümet memnun olacak ve meydanlarda elinde anlatacak yeni bir konu çıkacaktı. Anayasa Mahkemesi kendisine atılan el bombasını mecraına iade ederek “ben bu işe karışamam; nasıl bozduysanız öylece düzeltin” dedi. Şimdi ne olacak hükümet aşağı tükürse bıyık yukarı tükürse sakal. Anayasa değişikliği ortada ve şimdi referanduma gidiyoruz.
Hükümet cumhurbaşkanlığı seçini eline yüzüne bulaştırınca Anavatanın lideri ile el ele vererek aceleyle anayasa değişikliği hazırlamış ve bunu da sanki çok istiyormuş havalarında iki defa meclisten geçirmeyi başarmıştı. Oysa bu değişiklik Anayasa Mahkemesince reddedilse hükümet memnun olacak ve meydanlarda elinde anlatacak yeni bir konu çıkacaktı. Anayasa Mahkemesi kendisine atılan el bombasını mecraına iade ederek “ben bu işe karışamam; nasıl bozduysanız öylece düzeltin” dedi. Şimdi ne olacak hükümet aşağı tükürse bıyık yukarı tükürse sakal. Anayasa değişikliği ortada ve şimdi referanduma gidiyoruz.
Hükümet gerçekten bir değişiklik istiyordu da bunu
yapamamış mıydı? Yoksa istediği cumhurbaşkanı seçilemeyince elini güçlendirmek
için intikam hissiyle bu değişikliği gündeme mi getirmişti? Gerçekten sistemi
değiştiren anayasa değişikliği böyle kaç göç taktiği ile yapılabilir miydi?
Anayasa gereği seçilecek cumhurbaşkanı adayları kendini topluma nasıl deklare
edecekti? Nasıl bir seçim kampanyası düzenlenecekti? Kampanyayı düzenleyenler
mi cumhurbaşkanı yönlendirecekler yoksa önerilen ve seçilen cumhurbaşkanı mı onları yönlendirecekti? Tüm
bunlar düşünülmeden ve kurallara bağlanmadan seçilecek cumhurbaşkanı hakikaten
bağımsız bir tavır geliştirebilir mi? Seçilecek cumhurbaşkanının görev ve
yetkileri ne olacaktı? Yoksa kervan yolda mı düzülecekti? Soruları daha da
uzatmak mümkün ama gereksiz…
Yeni seçilecek meclisin yapacağı çok iş var. Önce
başkanlık divanı oluşacak, ardında da 11.cumhurbaşkanlığı için isimler
önerilecek. Anayasa değişikliğini çok arzulayan hükümet, hiç de “referandumu
bekleriz” demiyor. Mecliste cumhurbaşkanı seçmekten bahsediyor. Adama demezler
mi, bunca gürültüye ne gerek vardı? Madem meclis seçecekti ne diyeydi bunca
çaba? Acaba bunların tümü bir oyundu da bize öyle mi yutturuldu? İktidarda
yıpranan hükümet “elimi kolumu bağladılar, bana iş yaptırmadılar” demenin kolay
yolunu böyle mi bulmuştu? Hükümetin başı şantaj yapmaya başladı, bile. “Tek başımıza iktidar olamazsak siyasetten çekilirim.” Herhalde önce Isparta
sonra da tüm ülke “eyvah” demiştir. Oy verecekler bir daha düşünüp nereye oy
vereceklerini bir daha gözden geçirmiştir.
Hükümet için en önemli handikap
11.cumhurbaşkanlığının ne şekilde seçileceği. Hükümet bütün fincancı
katırlarını ürküterek anayasa değişikliği yaptı. Veto edildi, yeniden yaptı.
Ama kabul edilmeyerek önüne referandum diye bir şey konuldu. Hükümet için
referandum sonucu “evet” olsa ayrı bir mesele “hayır” olsa ayrı bir mesele.
Şimdi seçilecek cumhurbaşkanının akıbeti referandum sonrası ne olacak?
Hükümet için yapılacak iki şey var. Ya anayasa
değişikliği geri çekilerek eskiye dönülecek ya da mevcut cumhurbaşkanının görev
süresi referandum sonuna kadar uzatılacak. Her halükarda hükümet muhalefet ile
uzlaşmak zorunda kalacak. Anlaşıldığı kadarıyla mevcut hükümet seçimden galip
çıkacak ama istediği çoğunluğu sağlayamayacak. Bunun neticesinde de muhalefet
ile daha alttan alan bir dil ile konuşmak zorunda kalacak. “Benim adayım bu
kabul edersen” mantığı artık geçerli değil. Ülke yönetenler usul ve üslubunu
düzelterek; “her şey benim ben ne dersem o olur“ mantığını bırakmalı ve daha
anlayışlı daha toleranslı tavırlar takınmalıdır.
Not: Bu yazı seçimlerden önce kaleme alındığı
halde düzeltmeye gerek kalmamıştır.