Kayıtlar

Giresun Dernekçiliğinin Serencamı…

Resim
Giresun dernekçiliğinin tarihi gurbetçilikle başlar. Dernekçilik hemşerilerin bir arada bulunma ihtiyacı ile ortaya çıkmıştır. İlk derneklerin de Alucra ve Şebinkarahisarlılarca kurulması da tesadüf değildir. Bu iki ilçemiz diğer ilçelere göre daha önce gurbete çıkmışlar ve ilk dernekleri de onlar kurmuşlardır. 5-10 yıl önce 1957 yılında kurulan Alucra Çamlıyayla Köyü Derneğini görünce şaşırmıştım. Şebinkarahisarlıların da 50-60 yıllık dernek vakıfları olduğunu biliyoruz. Ancak dernekçilikte esas patlama 1990’ların başından itibaren olmuştur. Bu yılardan sonra Giresun’un neredeyse her ilçesi ve köyü adına İstanbul’da dernekler kurulmuştur. Bu sayının bir zamanlar 450-500 e kadar çıktığı söyleniyordu. Şimdilerde ne kadar olduğunu bilen var mı acaba. O yıllarda kurulan Giresun Dernekler Birliği de bunlardan biriydi, bildiğim kadarıyla hala varlığını sürdürüyor. Bu dernek isminden de anlaşılacağı gibi birlik ismini özellikle seçmiş ve onu öylece tescil ettirmişti. Esasında birlik b

Bu Anlayıştır Bizi Geri Bırakan!

Resim
Bayram sonrası iş başı yaptığımızda sosyal medyada paylaşılan bir haber dikkatimi çekti. Mayıs ortalarında seçim yapılan bir mali müşavirler odasında seçimler sonrasında oluşan yönetim kurulu, görev dağılımını yeni yapmış. Seçimlere katılan dört grup 5 kişilik yönetim kurulunu oluşturmuş. Anlaşıldığı kadarıyla bir gruptan iki, diğer üç gruptan birer üye yönetime seçilmiş. Grupların yapamadığı koalisyonu üyeler yapmış; her gruba birer üye vererek “hadi bizi yönetin” demişler. Söyleyeceklerim tamamen benim görüşüm; kimseyi bağlamaz ama bu nispi temsil denilen şeyi üyeler anlamış ama seçilenler bir türlü anlamamış. İki ay boyunca odayı nasıl yöneteceği hakkında anlaşamayan insanlar acayip bir tarz üzerinde anlaşıvermişler. Kanunun istediği ve tadat ederek saydığı görevleri üç kişi üzerinde toplayarak diğer iki kişiyi dışarıda bırakmayı başarmışlar. Oysa üyelerin oy vererek kendilerine verdiği yetkiyi haksızca kullanarak diğer kişileri yönetim dışında tutmanın hem demokratik hem de huku

Ayaklar baş mı oldu

Amiyane tabirle 10 Ağustos Pazar günü yapılan cumhurbaşkanlığı seçimiyle ayaklar baş oldu. Elbette benim kanaatim bu değil. Bana göre hak yerini buldu. Bu ülkenin en hakiki sahiplerinden biri 28 Ağustos’ta düzenlenecek törenle 864 rakımlı tepeye geçip oturacak. Hakkı değil mi elbette hakkı. Oturması gereken birinin oturacağı bu yer, halkın seçme hakkının bir tecellisi olacak. İnşallah hayırlı olur… Siyasi tarihimize “367 Sabih” olarak geçen Sabih Kanadoğlu’nun ortaya çıkardığı 367 krizi sonucu aday gösterilen Abdullah Gül, cumhurbaşkanı seçilememişti. Reste karşılık restle karşılık veren Sayın Erdoğan, derhal erken genel seçimlere gitmiş, seçim sonucunda hem cumhurbaşkanını seçmiş hem de cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine olanak sağlayan anayasa değişikliğini yapmıştı. Zamanın cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, anayasa değişikliğini kabul etmeyerek referanduma gidilmesini sağlamıştı. En aptal referandumlardan biriydi ama halk yapılanları içine sindiremediği için referand

Sıcak Geçen Yaz Herkesi Bunalttı

Bu yaz her anlamda sıcak geçti. Hem İsraillin Gazze saldırısı hem de cumhurbaşkanlığı seçimi ülke içinde sıcak bir atmosfer oluştururken yaz ayları da beklendiği gibi sıcak geçti. İsrail, 1948’den beri yaptığını dünyanın gözünün içine baka baka tekrar etti. Dünyanın en büyük terör devleti olarak, Filistinli kardeşlerimizi ramazan gibi bütün kitap ehlinin kabul ettiği haram aylardan birinde çoluk çocuk demeden şehit etmeye devam etti. Dünya müstekbirleri de Filistinlilerin bir iki taş atmasına ve bir iki yahudinin kaşının açılmasına üzüldüler.  Gerçekten de dünyada bir konik düzen kurulmuş, taşlar bağlanırken bütün köpekler sokağa salınmış. Filistinli kardeşlerimize gerçek anlamda sahip çıkan tek ülke olarak sevinebiliriz ama bu onların özgürleşmelerine ve rahat etmelerine ne yazık ki yetmiyor. Satırların yazıldığı saatlerde İsrail, Gazze’den çekileceğini duyurdu ancak geride binlerce şehit ve yaralı bıraktı. Ülkeyi enkaz haline getiren bu zalimler inşallah hem bu dünyada hem de ah

Öğretmen Ziyaretlerim - III

Resim
(Bu yazımızda geçtiğimiz iki yazımızda başladığımız öğretmen ziyaretlerine devam edeceğiz.) Hüseyin Erkan hocama giderken dünden beri aradığım Mehmet Esen (namı Çiko) hocam aradı. -           Beni aramışsınız kiminle görüşüyorum demez mi? Hocam benim dedim. -           Hayırdır deyince Cağaloğlu’na geliyorum, gelmişken sizi de ziyaret edeyim dedim. -           Çok memnun olurum, ama şu ana Sultangazi’ye gidiyorum. Orada biriyle görüşeceğim demez mi? -           Ben de 500 Evlerde çalışıyorum. Müsait olursanız bana da beklerim, dedim. -           Akşama kadar Sultangazi’de olacağım, müsait olursan ben beklerim, dedi. Doğrusu ben biriyle iş görüşmesine gidiyor, diye düşündüm. Tamam, hocam, dönüşte sizi ararım dedim. Hüseyin Erkan hocamla görüşmemi önceki bölümde anlatmıştım zaten. Akşama doğru görüşmemi bitirip geri döndüm. Akşam üzeri hocamı arayıp nereye geleceğimi sordum. Hocamın oğlu eczacı imiş. Sultangazi’de eczanesi varmış ve yeni bir yere taşınmak üzereymiş. Ev s

Öğretmen Ziyaretlerim-II

Resim
Bir iki haftadır aklımda hep Hüseyin Erkan hocayı ziyaret etmek vardı. Yayınevine telefon ederek bir randevu alayım dedim. Mesai saatleri haricinde aramışım herhalde ulaşamadım. Gelen telefon “ Dilem Yayınevi’ nden arıyorum bizi aramışsınız herhalde” deyince aklıma tekrar geldi, hocayı aradığım. “Evet dedim, ben İbrahim Balcıoğlu hocanın talebesiyim. Kendisini ziyaret etmek istiyordum” deyince “hoca bugün yok. Yarın gelebilirseniz burada olacak” dedi telefonun diğer ucundaki. “Tamam, inşallah” dedim, “ ben gelmeden ararım” diyerek telefonu kapattım. Öğretmenim Hüseyin Erkan ’ı sahibi bulunduğu Dilem Yayınevi’nde ziyaret ettim. Tam kırk yıl sonra gerçekleşen ziyarette okul günlerimizi yâd ettik. Hüseyin hoca, talebelerine yazma aşkı ve şevki aşılayan bir hocamızdı. Bize yazdırdığı kompozisyonlardan oluşan bir kitap hazırlamış ve birçok arkadaşımızın kompozisyonu bu kitapla gün yüzüne çıkmıştı. Hüseyin hoca 15 gün tatilde boş gezmemizi kitap okumamızı ve bir hikâye yazmamızı öğütle

Öğretmen Ziyaretlerim-I

Resim
Hz. Ali(R.A) atfedilen bir söz var; bana bir harf öğretenin kölesi olurum. Doğru mu yanlış mı bilemem. Ancak geçen gün kızımın elinde gördüğüm bir kitap beni ta 1972’li yıllara götürdü. Kitabı Güler Erkan yazmıştı ve ben onu tanıyordum. Ortaokul Türkçe Öğretmenim Hüseyin Erkan’ın eşiydi.  O zamanlar Küçükköy Vefa Poyraz Lisesinde okuyorum. Lise dediysem bakmayın, o zamanlar liseler genellikle orta kısımları ile beraber olurdu. Ben de orta sonlarda olmalıyım. Küçükköy’ün gerçekten de küçük olduğu, İstanbul’un mesire yeri olmaktan yavaş yavaş çıktığı yıllar. Geçen sene okulumuzda Türkçe öğretmenliği yapmış Mustafa Kutlu gitmiş; yerine Hüseyin Erkan diye biri gelmişti. Hem Mustafa Kutlu hem de Hüseyin Erkan uzun boyları ile diğer hocalardan ayrılan bir yapıları vardı. Mustafa Kutlu hocam da edebiyatla uğraşırmış; o zamanlar çok farkında olmadık. Belki de o duyurmadı bunu. Ancak Hüseyin Erkan daha geldiği sene okulumuzu M.T.T.B. Liseler Arası Şiir Okuma Yarışmasına sokmuş ve Ümit A

Yeni Bir Sorun Yine Bir Sorun

Bugün soysal güvenlik uzmanlarının üstadı Ali Tezel’in yazısını okudum. Kamuoyunda 65 yaş aylığı olarak adlandırılan 2022 sayılı yasadan yararlanan biri “Ali bey, 2006 yılından beridir özürlü ve muhtaç olarak SGK’dan özürlü aylığı alıyordum bu ay aylığımı kesmişler. Hiçbir gelirim yok olduğu halde sebebini sordum, “senin gelirin yok ama abinin epey geliri var” sebep bu dediler. Ben şimdi ne yapacağım? Bu aylığım devam etmez mi?”  diye soruyordu.  Özürlü ve muhtaç birinin maaşını abisiyle oturuyor diye kesmek bize mahsus bir hal olmalı herhalde.  Kardeşini bakan abisine teşekkür etmenin yolu bu mu olmalıydı? Oğlum üniversiteyi bitirip 25 yaşını da doldurunca genel sağlık sigortası çıkmış ve gelir testi yaptırmak zorunda kalmıştı. O zaman fark ettik ki oğlum, ben emekli olduğum için benim sağlık sigortamdan faydalanamayacak ama ödeyeceği prim için benim gelirim onun priminin az veya çok olmasına etki edecekti.  Bu Deli Dumrul uygulaması da bize mahsus olmalı herhalde. Medeni kanuna

Şantiye Şefleri Muhasebecilerin Başını Ağrıtacak

Gaziosmanpaşa ve Sultangazili mali müşavirler bu kez sosyal güvenlikçilerle sohbet ettiler. İstanbul Mali Müşavirler ve Muhasebeciler Derneği Gaziosmanpaşa ve Sultangazi ilçe temsilciliklerinin ortaklaşa düzenlediği aralık ayı kahvaltılı toplantı Küçükköy Gümüş Restoranda yapıldı. Kahvaltılı toplantıya katılan Gaziosmanpaşa SGM Müdürü Ahmet Adıgüzel ve müdür yardımcıları Yakup Özat ile Murat Uğur mali müşavirlerden gelen soruları cevaplandırdılar. Sorular özellikle İnşaat işyerlerinde çalışan şantiye şefleri konusunda yoğunlaştı. Genellikle iş sahipleri ve denetim firmalarının muttali olduğu bu konu mali müşavirlerin gündemine asgari işçilik hesaplamasında ortaya çıktığından yakınan mali müşavirler, bu konunun itina ile ele alınmasını istediler. İnşaat ve ihaleli işler konusunda uzman olan müdür yardımcısı Murat Uğur, “Şantiye şefleri ya işçi gibi çalışırlar ki o zaman inşaat dosyasında bildirilmelidir. Ya da kendi işyerinde çalışıp ek hizmet verirler ya da bir işyerine bağlı olar

Bu Karmaşaya Kim Son Verecek!

İşe girişte alınması gereken sağlık raporları hakkında 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununun 1 Ocak 2013 tarihi itibariyle yürürlüğe girmesi nedeniyle bir karmaşa hakim olmuştur. Şöyle ki 4857 sayılı İş Kanunu işe girişte sağlık raporunu ağır ve tehlikeli işler açısından zorunlu kılmıştır. Az tehlikeli işyerleri için bir düzenleme öngörmemiştir. Buna göre kanun Ağır ve tehlikeli işlerde rapor MADDE 86. - Ağır ve tehlikeli işlerde çalışacak işçilerin işe girişinde veya işin devamı süresince en az yılda bir, bedence bu işlere elverişli ve dayanıklı oldukları işyeri hekimi, işçi sağlığı dispanserleri, bunların bulunmadığı yerlerde sırası ile en yakın Sosyal Sigortalar  Kurumu,  sağlık ocağı, hükümet veya belediye hekimleri tarafından verilmiş muayene raporları olmadıkça, bu gibilerin işe alınmaları veya işte çalıştırılmaları yasaktır. Sosyal Sigortalar Kurumu işe ilk giriş muayenesini yapmaktan kaçınamaz” şeklinde bir düzenleme yapmıştır. Ancak 6331 sayılı İş Sağlığı