Sayın Sezer Tezkere mi Bıraktı?...

Türkiye Cumhuriyeti bugün itibariyle yasal olmayan bir Cumhurbaşkanı tarafından yönetilmektedir. Anayasanın amir hükümleri gereği seçilmesi gereken Cumhurbaşkanı seçilememiş ve 101.madde gereğince 7 yıllık süre için seçilen Cumhurbaşkanının görev süresi de bugün itibariyle dolmuştur. Ancak 106.madde gereği yerine vekalet etmesi gereken TBMM Başkanı ise küstürülerek hak arama ve vekalet etme hakkı engellenmiştir.

İsterseniz birlikte anayasa maddelerini değerlendirelim:

MADDE 101. – Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisince kırk yaşını doldurmuş ve yükseköğrenim yapmış kendi üyeleri veya bu niteliklere ve milletvekili seçilme yeterliğine sahip Türk vatandaşları arasından yedi yıllık bir süre için seçilir.

MADDE 102. – Seçilen yeni Cumhurbaşkanı göreve başlayıncaya kadar görev süresi dolan Cumhurbaşkanının görevi devam eder .

MADDE 106. – Cumhurbaşkanının hastalık ve yurt dışına çıkma gibi sebeplerle geçici olarak görevinden ayrılması hallerinde, görevine dönmesine kadar, ölüm, çekilme veya başka bir sebeple Cumhurbaşkanlığı makamının boşalması halinde de yenisi seçilinceye kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cumhurbaşkanlığına vekillik eder ve Cumhurbaşkanına ait yetkileri kullanır.

101.maddeye göre seçilen cumhurbaşkanı yedi yıllık süre için seçilir. anayasanın 102. maddesine göre "Seçilen yeni Cumhurbaşkanı göreve başlayıncaya kadar görev süresi dolan Cumhurbaşkanının görevi devam eder." denilmektedir. Bilindiği gibi Sayın Abdullah Gül Anayasa Mahkemesinin verdiği 367 şartı gereği seçilemez hale geldiğinden adaylıktan çekilmiş ve adaylık için başka da kimse kalmamıştır. Bu yüzden " seçilen yeni bir cumhurbaşkanı" da olmadığından Sayın Sezer görev süresini doldurmuştur. TBMM veya başka bir kurum kendisi için görev süresini de uzatmadığına göre Anayasanın 106.maddesinin"başka bir sebeple Cumhurbaşkanlığı makamının boşalması halinde de yenisi seçilinceye kadar" gereği TBMM BaşkanıSayın Arınç cumhurbaşkanlığına vekalet eder.

Biz buradan oturup ahkam kesecek değiliz. Makamın halefi bile yarım ağızla "makam benim hakkım ama Sayın Sezer Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı olarak bu konuda daha iyi karar verir" dediğine göre bizim sözümüz de ne ola ki? Nasreddin Hocanın Timur'a filden şikayet ederken yeni bir file daha bakıcılık yapılması gibi hak aramaya kimse cesaret edemedi. Ama demokratik bir ülkede hiç kimse layüsel bir görev ifa edemez. Konuyla ilgili anayasaya, kanunlara ve ilgili mevzuata bakılır. Anlaşılmayan konular varsa içtihat oluşturacak makamlara başvurulur. Onların bu konuda vereceği kararlar bağlayıcıdır. Ancak apaçık hüküm karşısında ne karar verilirdi; doğrusu merak ediyorum.

Şunu da düşünmüyor değilim; Sayın Demirel şu an aktif siyasette olsaydı, ne derdi? Hemen şapkasını eline alır; ağzını genişleterek ve olabildiğince ciddi bir şekilde "şu anda Çankaya fuzilen işgal edilmektedir; Çankaya kimsenin malı değildir. İlgili makamlara söylüyorum; bu fuzuli şagil derhal oradan uzaklaştırılsın." derdi. Ve bu gerçekleşinceye kadar da bu tavrını sürdürürdü.

28 Şubat sürecinde masaya yumruk vurulamadığı argümanını öne sürerek ayrılanların; yapılan ilk uyarıda süngülerini düşürmesi; hem Cumhurbaşkanlığından hem de Vekillikten kolayca vazgeçmeleri ileride nelerden vazgeçebileceklerini de göstermesi bakımından önemlidir.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bizim Köy

Mahalli İdareler Secimi ve Ortaya Çıkan Haksızlıklar

Giresun Dernekçiliğinin Serencamı…