Saadet Partisine Dair…

13 Ekimde yapılan Saadet Partisi olağanüstü genel kurulu üzerine bir yazı yazmış ve “Saadeti Toprağı mı Gömelim!” demiştim. Üzerinden yaklaşık 6 ay geçen bu yazıyı şöyle bitirmiştim. “Kongrede olan oldu. Katılan delegelerin ittifakıyla Muhterem Hocamız 84 yaşında yeniden genel başkan oldu. Zümrüdü anka kuşu gibi adeta küllerinden doğarak Saadet Partisinin başına geçti. İki yıl önce karşılaştığımız manzaranın iki yıl sonra önümüze gelmeyeceğini kim garanti edebilir? Kırk yılda yerine geçecek birini yetiştiremeyen hareket, bir iki yıl içinde vuku bulması çok muhtemel olay karşısında ne yapacak? Çok başka yerlere bakmaya gerek yok. Sayın Bülent Ecevit’in vefatıyla DSP’nin başına gelenleri görmek, şimdiden tedbir almayı gerektirmiyor mu? Biz de onlar gibi Hocamız vefat ettiğinde onunla birlikte partiyi de toprağa mı gömelim!”

Ben müneccim değilim ama muhtemel olay iki yıl bile olmadan gerçekleşti. Hocamız tarihin garip tesadüfü olarak hayatının en önemli kırılma noktalarının bir olan 28 Şubatın tam da arefesinde vefat ederek, yazımızda sorduğumuz soruyla bizleri karşı karşıya getirdi. Hocamızın vefatı ile ortaya çıkan genel başkanlık krizi nasıl aşılacak? Hemen Sayın Mustafa Kamalak genel başkan oldu ya ne sorun var demeyin. Cümle alem biliyor ki Sayın Kamalak geçici olarak seçildi ve 12 Haziran’da yapılacak genel seçimler sonrasında genel başkanlık için kıyasıya bir yarış başlayacaktır. O zaman 6 ay önce kimseye emanet edilemeyen başkanlığa kim getirilecek sorusu, sadece delege olan 1200 kişiyi değil bu hareketin milyonlarca takipçisinin kafasını da kurcalayacaktır.

Parti içinde adı genel başkanlık için geçen bazı isimlerin bu hareketi yeniden eski günlerine götürüp götüremeyecekleri ise tartışmalıdır. Bunlar içinde özellikle adı hiç gündemden düşmeyen Sayın Fatih Erbakan’ın babasının mirasını alıp götürmesi, onu daha ileri noktalara taşıyabilmesi zor görünüyor. Kaldı ki askerliğini henüz yapmamış olması da bir başka handikap. Bir diğer isim ise Doç. Dr. Mete Gündoğan ismi ise camiaya hiç de yabancı değil ama onu de ağır ağabeylerin oraya yaklaştırmadığı ortada. Belki şu vekaletin süreceği 5-6 aylık dönemde denenmesi çok yararlı olabilirdi. Buradaki performansı ileri için bir işaret olabilirdi. Ama denenmedi. Muhtemelen saçları tamamen beyazlamış abiler emaneti teslim edemeyecek kadar önemli görmüşlerdir. Uzun yıllar önce bir arkadaşım o zamanlar Refah Partisi adını taşıyan partimizin genel idare kurulu için politbüro yakıştırması yapmıştı. Hoşumuza gitmeyen bu tanımlama acaba gerçek mi demeden geçemiyor, insan.

O yazımda “Üç ayda iki olağanüstü kongre yapan Saadet Partisi, her ikisinden de büyük yaralar alarak çıktı. İlk kongrede her iki listenin de genel başkan adayı Numan Kurtulmuş, süreci iyi yönetemeyerek partinin ikinci defa dağılmasına neden oldu” demiş ve “Biz bir kardeşler topluluğu isek ve bir görüş ayrılığı zuhur etmişse sessizce kenara çekilmeli ve ortalık duruluncaya kadar olayları takip etmeli değil miydik?” diye de eklemiştim. Herhalde Sayın Numan Kurtulmuş şimdi iki elini yanaklarına yapıştırmış düşünüyordur “ne yaptım ben” diye. O zaman usulca “bana ihtiyacınız oluncaya kadar ben kenara çekiliyorum. Bana ihtiyacınız olunca yine gelirim” deseydi bugün yeniden ve daha güçlü olarak partinin başına geçerdi.

Bu vesile ile 1976’dan beri bize yolumuzu gösteren, fikri yapımızın gelişmesinde büyük etkisi olan Muhterem Hocamıza Allah’tan rahmet, tüm sevenlerine sabırlar diliyorum.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bizim Köy

Mahalli İdareler Secimi ve Ortaya Çıkan Haksızlıklar

Giresun Dernekçiliğinin Serencamı…