haydi dostlar giresun’a…

keşap halkalı ve arnavutköy derneği başkanı abdullah akgün mesaj atmış. haydi dostlar giresun’a kampanyası düzenledik, istanbul’dan giresun’a dostlarımızı götüreceğiz diye. doğrusu birkaç giresun sitesinde haberini görmüş ama ben o günlerde giresun yolunda olacağımı düşünmüştüm. kısmet olursa ya katılır ya da o günlerde yollarda olacağımdan basından takip ederim diye düşünmüştüm. evdeki hesap çarşıya uydu. 21 temmuz perşembe günü yola çıktım. kafile de perşembe günü istanbuldan hareket edip giresun’a gelecekti. cuma günü dinlenir, cumartesi günü kafileye katılırım diye düşündüm.

cuma akşamı abdullah akgün’ü arıyorum. nerdesiniz program nasıl gidiyor, diye. abdullah burnundan soluyor nerdeyse, abi biz karabuldukta sele yakalandık. burda mahsur kaldık. şu an konuşmak için hiç vaktim yok, diyor. aldı mı beni bir sıkıntı. onca insan karabulduk gibi küçük bir beldede ne yapar. hemen dernek başkanı murat aydın’ı arıyorum. o telefonunu keşapta şarzda unutmuş. ancak haber kanallarına bağlandığını, onlara durumları ile ilgili bilgi verdiğini öğreniyorum. bir yandan da şaban kutlu’yu arayıp yarınki programa biz de katılalım diyorum. şaban olur diyor ama yarın yok ki.. yarın için bugünün sağlam geçilmesi lazım, oysa kafile yollarda, kafile perişan, kafile karabulduk’ta…

sabah altıda başlayacak program için beşte tirebolu’da buluşuyoruz, şabanla. benim arabaya atlayıp giresun’a doğru yola çıkıyoruz. akşamdan beri haber almadığımız kafilenin kaldığı otele vardığımızda başımıza kaynar sular dökülüyor. kafile selde mahsur kalmış, otele dönememiş. katılımcıların ve programın akibeti meçhul. resepsiyon görevlisine soruyoruz, kimse yok mu otelde diye. sadece remzi mamaşoğlu var diyorlar. şimdi onu da bu saatte nasıl rahatsız edelim diyoruz birbirimize. en iyisi çorba içmek, nasılsa açız diyoruz. giresun’da çorbacı arıyoruz, sabahın bu saatinde. bir işkembeci bulup daliyoruz, içeri. ilk defa bu saate çorbacıdayım. bana en güzel çorba gibi geliyor, nedense.

keşap’a gidelim. orda sorarız ne olmuş diye kararlaştırıyoruz şabanla. o saatte keşap’ta kimi bulacaksın ki. ama olsun yine de gidelim, diyoruz. yıllar olmuş keşap’ın içine girmemişim. sahil yolu şehirlerin dışından geçtiğinden, şehir içlerine girilmiyor, artık. ama hiç değişmemiş keşap bunca yıla rağmen. bir sabahçı kahvesinde çayımızı yudumlarken selin tahribatını soruyoruz, oradakilere. onların da bziden fazla bilgisi yok. ancak telefonlarımıza tek tük cevap almaya başladık. misafirler karabulduk’ta mahsur kalmışlar. karabulduk’ta otel ve misafirhane olmadığından karabulduk halkı onları bağrına basmış, yedirmiş içirmiş ve elerinde misafir etmişler. yollar kapalı olduğundan çıkış için yol ve araç aranıyormuş. bugünkü programın da akibeti meçhul…

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bizim Köy

Mahalli İdareler Secimi ve Ortaya Çıkan Haksızlıklar

Giresun Dernekçiliğinin Serencamı…