kümbet yolundayız…

yağlıdereden çıkıp espiyeye doğru yol alıyoruz. abdullah başkan arıyor, biz giresuna döndük. saat 12’de otelden hareket edip kümbete gidiyoruz. siz nerdesiniz diye soruyor. biz de yağlıderedenn az önce çıktığımızı ve espiyeye gideceğimizi ama araçlarında yer varsa gelebileceğimizi söylüyoruz. gelin diyor abdullah akgün. rotayı giresun’a doğru çeviriyoruz. nasılsa aksu dereli yolundan geçecekler deyip yolun başında buluşuruz diyoruz. biz 10-15 dakika var diye acele ederken kafile 1- 1,5 saat sonra deliyor beklediğimiz yere. yamur ve sisten göz gözü görmüyor. biz onları beklerkedn bizi görmemiş geçmişler bile. duroplunda yetişip aracımızı bir eczanenin önüne parkediyoruz. otobüs karabuldukta mahsur kaldığından üç minibüse binmiş misafirler. biz de müsait olanına biniyoruz.

duroğlu dereli derken ürken ve daralan yollardan kümbete varmaya çalışıyoruz. kendimizi ev sahibi hissettiğimizden yolun tehlikelerinden bahsedemiiyoruz. oysa yollar gerçekten de tehlikeli. yer yer sel almış iyice daraltmış yolları. arab sürmek cesaret işi. murat toker boşuna demiyor, giresunlu iki saate samsun ve trabzona üç beş saatte alucra ve şebinkarahisara ulaşamıyor diye. bir de gece geçildiğini düşünün buralardan… aman Allahım…

dere boyunca güncel tartışma konularından hes inşaatlarına rastlıyoruz, aksu deresi boyunca. şimdilik etkileri hissedilmiyor ama bitince görülecek yan etkileri. ne olacağını bilmiyoruz bu etkilerin ama büyük bir direniş alttan alta yayılıyor tüm karadeniz bölgesine. başka yörelerin halkları büyük mücadeleler veriyor, heslere karşı. insanımız iki cami arasında beynamaz hale geldi, bu konuda. bir yanda o güzelim doğa gittikçe çoraklaşırken diğer yanda haytımızın bir parçası haline gelen enerji. neye karşı olacağımızı biz bile şaşırırken, bölge insanı ne yapsın!…

biz bunları düşünürken kümbete çıktık bile. kümbet girişindeki suyun  sol tarafına yayla kadınları çitinden çubuğundan topladığı pancarı, sırganı, pezüğü toplamış getirmiş. güzel kokulu duduya çiçeklerini, kekikleri ve papatyaları insanın her türlü derdine çare olsun diye koymuşlar tezgahlarına. orman tırmıdını ve çimelerde yetişen evlekleri bulup getirmişler, ziyaretçilere. ben de birkaç fotoğraf çekeyim diye indim. karadeniz kadınının nasıl çalışkan ne kadar asil olduğunu bir kez daha müşahede etme fırsatı buldum. o çalışkan ama satmak için asla sırnaşmayan tavrına hayran kaldım. malını gösteriyor, teşhir ediyor ama asla ısrar etmiyor.

DSCN0843 üç beş dakika içinde kümbete girdik bile. ancak sis ve çise bize kümbeti göstermedi. vakit epey ilerledi. hemen koçkayası tesislerine gidiyoruz. orada yenecek öğle yemeği sonrası fırsat bulursak yaylayı göreceğiz. ama ne mümkün sis ve çise bize kümbeti ve koçkayası göstermeye yeminli. hazırlanan yemek arasına serpiştilmiş yöresel yemeklerden de tadıyoruz. orada gaziosmanpaşadan tanıdığımız bir kaç dostla görüşüyoruz.  avukat ali çanak dostumuz ilçenin ileri gelenlerinden. bir dönem mhp ilçe başkalığı da yapmış biri. ama her partiden seveni var. doğrusu refah ve fazilet partisinde görev yaptığımız dönemlerde mhp’ye değil de bize daha fazla yakıştığını düşündüğümüz biriydi. sağ olsun o da bir giresun  dostu olarak gelmiş buralara. kendisi maraşlı olmasına karşılık bizi tercih etmiş. ne de olsa damarlarında kahramanlık var. matbaacılık yapan ve yıllardır çalıştığımız mehmet eren ise sürpriz oldu benim için. sen de mi giresunlusun diyen mehmet kastamonuluymuş meğer. bugüne kadar sormamışım nedense. çoluk çocuğuyla gelmiş mehmet. senin memleketinden farkı yoktur diyorum. hakikaten çok güzel bir memleketiniz var diyor, giresun dostu olarak.

yemekten sonra kulakkaya yaylasına ve alçakbel orman işletme tesslerine gidiyoruz. giderken sisin yer yer açıldığını görüp memleketimizin ne kadar güzel olduğu konusunda hemfikir oluyoruz, minibüstekilerle. yol üzerinde bulunan acısudan içiyoruz. bu suyu freşa işletecekmiş diyor, mihmandarımız. kulakkayaya yaklaştıkça sis yeniden bastırıyor. bize yaylalarımızı götermeyecek anlaşılan. alçakbel orman işletme tesislerine varıyoruz, akşama doğru. orada bizim için hazırlanan çayı yudumlarken, buranın 1970 ve 80’lerde birinci lig takımlarının dinlenme yeri olduğunu öğreniyoruz. yağmur ve sis altında dönüş yolculuğumuz, başladı. dar ve tehlikeli yollardan dereliye ulaşmaya çalışıyoruz. şimdi biraz daha iyi anlıyoruz, murat toker’in çabalarını. hala halil rıfat paşa tarafından insan gücüyle açılan tünelin altından geçerken.

akşam oluyor ve biz duroğlunda ayrılıyoruz kafileden. haydi dostlar giresun’a kafilesi yarın da gezisine devam edecek, biz ise başka programımız olduğu için katılamayacağız, onlara veda edip ayrılıyoruz, dostlara…

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bizim Köy

Mahalli İdareler Secimi ve Ortaya Çıkan Haksızlıklar

Giresun Dernekçiliğinin Serencamı…