Tarihi Yayla Yolundan Kazıkbeli’ne...
Geçtiğimiz haftalarda başladığımız yayla yazılarına devam
ediyoruz. Sırgancık’tan Kazıkbeli’ne giderken Kurugöl’e kadar gelmiştik ki
kader bizi ileri değil geri götürmüştü. Hedefimizin tam tersi olmuş, Kurugöl’e
aldığımız suda pişmiş patatesin tadı bizi ceniğe kadar götürmeye yetmişti.
Kurugöl, Sırgancık ile Boynuyoğun köylerine ait yaylaların
ayrım noktasında güzel bir nokta. Sırgancıklılar bu boğazı aşarak çama giderek
odun ihtiyacını uzun süre bu ormanlardan karşıladılar. Bu bölgedeki ormanlık
alan yılların verdiği yorgunlukla artık kurumuş ve yok olmuş. Gittikçe kelleşen
orman günümüzde nerdeyse tamamen kaybolmuş. Artık odun ihtiyacı büyük oranda
köyden getirilen odunlarla karşılanıyor. Isınma amaçlı kullanılan odun yanında
yemek yapma ihtiyacı ise gelişmeye paralel olarak tüpgaz ile karşılanıyor,
yaylalarda.
Eski yaya yoluna paralel olarak ve çoğu zamanda onu takip
ederek devam eden yollar boyunca kâh uzaktan kâh yakından birçok obanın
tepelerinden yola devam ediyoruz. Kazıkbeli’nin pazarı olmasına rağmen yollarda
gelen gidene rastlamak neredeyse imkânsız. Yolun sağında ve solunda tek tük
otlamakta olan inek sürülerine rastlamasak buraların tamamen terkedilmiş
olduğunu sanacağız. Ara sıra rastlanan 50-60 koyundan oluşan sürüler yer yer 100-150
koyunluk sürülerle devam ediyor. Eskiden böyle değildi. Daha çok inek ve
koyunculuk yapılırdı. Yaylalar arasında otlaklar yüzünden çıkan çoban kavgaları
çok meşhurdu. Ortak olduğu düşünülen alanlara hakim olmak çobanların vazgeçilmez
tutkusuydu. Bu yüzden çıkan anlaşmazlıklar sık sık çoban kavgalarına neden
olurdu. Şimdi geniş ve bol otlu alanlar çobanlarını ve hayvanlarını bekliyor
ama ne çoban var ne de koyunlar.
Yolun bir noktasına geldiğimizde yol geçtiğimiz yerlere göre
biraz daha bozulmuş ve çatallaşmıştı. Ordan mı gidelim burdan mı derken çatalın
üst tarafından giden yolu tercih ettik. İyi ki de etmişiz; alt taraftan giden
yolda patates soğan yüklü bir araç kalmış yükünü bir başka araca boşaltıyordu.
Çoğu yerde bir aracın zor geçtiği yolda belki de onları beklemek veya geri
gelerek geldiğimiz yolu kullanmak durumunda kalacaktık. Şansımız yaver gitti
diyerek kendimizi teselli ettik.
Yolda yer yer durarak bol bol fotoğraf çektirmeyi ihmal
etmedik. Bu yolları ve yaylaları bilen insanlara kâh kendi köy sitemizde kâh
sosyal medyadaki dostlarımıza bol bol malzeme hazırladık. Facebook bu medyanın
en önemli organı olarak görüntüleri yayınladığımız yer olacaktı. Her geçilen
noktanın hem bizim hayatımızda hem de bu yolları kullananların hayatında önemli
hatıraları vardı. İşte şimdi geçtiğimiz Ay Deresi başı, genellikle aniden
bastıran yağışı ve ceviz büyüklüğünde doluların yağdığı bir yer olarak birçok
kişinin hayatında önemli anlar olmuştur. Çattak denilen yöre dilinde aniden bastıran
yağmur veya dolu yağışı korkulan bir şey olmuştur yaylacılar için.
Uzaktan gelen bir atlı bizim için sürpriz oldu. Uzaktan
görüldüğü kadarıyla bir çocuğun sürdüğü at, eskiden bu yolların
vazgeçilmeziydi. Yaya veya atlı yaylacılar yaylanın Kazıkbeli’ne uzaklığına
göre erken veya geç çıkarlardı yola. Biz Imıkyurt’ta yaşadığımızdan
Kazıkbeli’ne gitmek için bir iki saati göze alırdık. Ama Güvende’ye gitmek için
üç dört saati göze almak gerekirdi. Eskiden televizyon ve telefon gibi iletişim
araçları olmadığından pazarlar tek iletişim aracıydı. Bugün bile hala hayatta
olan yaşlıların çok uzak köydekileri bile nasıl tanıdığı insanı hayrete
düşürür. Şimdilerde aynı köyde, aynı mahallede bile birbirini tanımayanlar
düşünüldüğünde bu hayret daha da artar. İnsanı tanımak için yürümek şarttır.
Geçtiğimiz günlerde arabamın tamirde olduğu bir gün yürümüş ve uzun süredir
görmediğim birkaç dostu yolda görmüş ve hasret gidermiştik. Yürüyen insanlar varacakları yere
varamadıklarında çoğu zaman tanıdığı veya tanımadığı insanlara ve köylere
misafir olmak zorundadır. Bu da tanışmanın ve kaynaşmanın bir başka
yoludur.
Ay Deresini geçince Danışmalıların ve Mursallıların yaşadığı
Çamiin obası hemen sol tarafımızda tabiatın bütün güzelliği ile gözümüze
ilişti. Çocukluğumuzun geçtiği bu yayla uzun süre bu iki köyün kavgasına neden
oldu. Birçok canın nahak yere yanmasına neden olan oba artık hayvancılığın da
azalmasıyla sadece yazlıkçıların birkaç ay kaldığı yer olmuş. Hiç sebep
insandan önemli olamazdı ama maalesef oldu.
Bu uzun yayla yolunda birkaç araç bize yetişti ve geçti.
Birkaç araç ta Kazıkbeli istikametinden gelerek köye doğru gitti. Çok az olan
bu araç trafiği gerçekten de düşündürücüydü. Oysa daha 10-15 gün önce yapılan
Kazıkbeli yayla şenliği binlerce insanın katılımıyla başarıyla yapılmıştı. Bu
ilgisizlik ve iştirakin azlığı beni gerçekten de üzdü. Bir müddet sonra Kazıkbeli’ne
iyice yaklaştık. Önce tepesine son yıllarda kondurulan GSM şebekesine ait
verici daha sonra da tepenin hemen altında bulunan ve çoğu zaman erimeden yeni
kara yetişen kar kalıntıları görüldü. Biraz daha yaklaşınca Kazıkbeli, yeni
yapılan camii ve yeni yapılan evleri ile ortaya çıkıverdi.
Bulunduğumuz bu noktadan Kazıkbeli’ne inmek bir başka
zevkti. Bizim gibi değişik obalardan Kazıkbeli’ne gelen yaylacılar, pazardan
yapılacak alışverişten önce bu yoldan atlı veya yaya olarak otçu göçüne gelen Danışmanlıların
pazara girişini izlemek büyük bir zevk olurdu. Kemençe ve davul zurna eşliğinde
oynayarak ve binlerce mermi sıkılarak inilen düzlükte dakikalarca süren uzun
horon halkaları insanların dikkatini celp ederdi. Alt koldan gelen Cimideliler de aynı ilgiyi
çeker ve onların da oyun halkaları Danışmalıların halkaları ile birleşirdi.