Öğretmen Ziyaretlerim-II
Bir iki haftadır aklımda hep Hüseyin Erkan hocayı ziyaret etmek vardı. Yayınevine telefon ederek
bir randevu alayım dedim. Mesai saatleri haricinde aramışım herhalde
ulaşamadım. Gelen telefon “Dilem
Yayınevi’nden arıyorum bizi aramışsınız herhalde” deyince aklıma tekrar
geldi, hocayı aradığım. “Evet dedim, ben İbrahim Balcıoğlu hocanın talebesiyim.
Kendisini ziyaret etmek istiyordum” deyince “hoca bugün yok. Yarın gelebilirseniz
burada olacak” dedi telefonun diğer ucundaki. “Tamam, inşallah” dedim, “ ben
gelmeden ararım” diyerek telefonu kapattım.
Öğretmenim Hüseyin
Erkan’ı sahibi bulunduğu Dilem Yayınevi’nde ziyaret ettim. Tam kırk yıl
sonra gerçekleşen ziyarette okul günlerimizi yâd ettik. Hüseyin hoca,
talebelerine yazma aşkı ve şevki aşılayan bir hocamızdı. Bize yazdırdığı
kompozisyonlardan oluşan bir kitap hazırlamış ve birçok arkadaşımızın
kompozisyonu bu kitapla gün yüzüne çıkmıştı. Hüseyin hoca 15 gün tatilde boş
gezmemizi kitap okumamızı ve bir hikâye yazmamızı öğütlemişti. Ben de bir hikâye
yazmıştım ama o günlerde yazılan bu tür yazıların şimdiki gibi bir kopyasını
almak neredeyse imkânsızdı. Hocam mutlaka bir yerlerde arşivlemiştir, herhalde.
Hüseyin Erkan
hoca ilerlemiş yaşına rağmen formundan bir şey kaybetmemiş. Uzun boyu ve arkaya
taranan saçları ve hiç çıkarmadığı kravatı ile hala dinç bir görünüme sahip.
Bize ikram edeceği çayı bile kalkıp kendi söylemek inceliğinden ve
kibarlığından hiç vazgeçmemiş. Güzel Türkçesi ile okuduğu Cahit Külebi şiiri
beni tekrar eski günlere götürmeye yetti. Sohbetle geçen iki saate yakın süre
nasıl geçti bilmiyorum. Çıkarken kendi yayınlarından oluşan bir poşet dolusu
kitap hediye etmeyi de ihmal etmedi. Hayırlı ömürler temenni ederek ayrılırken,
geçen kırk yıl nasıl geçti diye düşünmeden edemedim.
Bu yüzden onlardan da randevu almalı ve onları da ziyaret
etmeliydim.