Giresun Üniversitesi Rektörünün Tavrı; Jakobenlik
Bir dostum bugün bana Günebakış Gazetesi Sahibi ve Başyazarı
Ali Öztürk beyin yazısını postalamış. “Türkiye
Gerçekleri ve İki Örnek...” başlıklı yazıda Sayın Ali Öztürk büyük bir
hassasiyetle Giresun Üniversitesi Rektörü Metin Öztürk’ün icraatlarını mercek
altına almış ve YÖK ile çatışmasının Giresun’a ve üniversiteye yarar
getirmeyeceğini çok güzel bir şekilde ifade etmiş. Ben de hiç yorumsuz,
selamsız ve sabahsız yazıyı gönderen arkadaşıma “siz ne düşünüyorsunuz bu konuda, yorumunuz nedir” diye cevap
yazdım. Ancak cevabını da beklemedim. Öyle ya bunu bana gönderen ya sevdiği ve
benim de istifade etmem için ya da sevmediği bu yazıdan benim de haberim olması
için göndermiştir. Her iki halde de benim görüşüm değişmeyecekti.
Çünkü Sayın Rektörümüz çeşitli vesilelerle görüşünü açıkça
ortaya koymuş bulunmaktadır. Geldiği günden beri ulusalcılarla dans eden ve
onların ülke yararına olmayan her görüşüne itibar eden bu zat, ülkenin Başbakanıyla
bile çatışmayı göze aldığına göre bağlı bulunduğu bir kuruma da posta
koyabilirdi. Sayın Öztürk “Anadolu’daki
bazı kent üniversitelerinin kentleriyle bütünleşmek yerine kentleriyle
ayrıştıklarını söyleyebiliriz. Bunlar yaşadıkları vilayetlere yazık ediyor.
Yayın alanımızda bulunduğundan Giresun Üniversitesi’yle ilgili kayıt
düşeceğiz.” dedikten sonra Sayın Rektörün hem YÖK ile hem de hükümetin başı
ile ortaya çıkan polemiklerine vurgu yaptıktan sonra Sayın Rektörün tavrını “Jakoben bir anlayışın demokrasiye direnişi
veya azınlığın çoğunluğa tahakkümü olarak yorumluyoruz. Böyle olunca da
kayıkçıların kavgasının bedelini nasıl balık bekleyen vatandaş ödüyorsa,
Anayasa hükmüne direnen rektörlerin tutumunun bedelini de o iller çekecek
gibi...” diyerek eleştiriyor.
Sayın Rektörümüzün bu tutumu yeni değil daha geldiği
günlerde derin güçlere selam çakarak “tarikat
ve cemaatlere bu üniversitenin kapısının kapalı olduğu bilinmelidir”
görüşünü açıkça deklare ediyordu. Oysa tarikat ve cemaatler dediği vehminden
başkası değildi. Sanki başka bir ülkeye gelmiş müstemleke valisi edasıyla şehri
ve üniversiteyi gerici güçlerden temizleyecekti. Daha sonra bu şahin kişiliğine
yakışır tavır ile ülkenin demokratik yollarla gelmiş Başbakanına asker sopası
gösterecek kadar ileri gidebilmişti. Sayın Rektörümüz bununla da kalmayarak
alacağı personelin bütün vasıflarını sayacak kadar ileri gidebilmiş ve adeta
kişiye özel iş ilanları verebilmişti. Şimdi de kalkmış “Dinsel mülahazalarla yola çıkılarak yapılacak düzenlemeler, hukuksal
bir nitelik taşımaz ve aynı zamanda hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz.” diyebiliyor.
Sanki bu mülahazalar ileri sürülerek bir karar alınmış gibi. Hangi mülahaza
olursa olsun Yüce Meclisin aldığı bir kararı eleştirmek ve onu uygulamamak
senin ne haddine? Ama dayandığı güce o kadar bel bağlamış ki “hasmı kadı olanın yardımcısı Allah olsun”
misali kimi kime şikayet edeceksin? Şikayet edilenler “bizler cumhuriyetin rektörleriyiz; cumhuriyetin savcıları bize ne
yapacak?” diyorsa bu işi konuşmak ve halletmek daha uzun sürer.
Sayın Ali Öztürk, Rize ve Trabzon üniversitelerinin
rektörlerinin türban konusunda gösterdiği hassasiyeti takdirle ifade ettikten
sonra “İşte o zaman Giresun halkı
bakalım rektörüne ne diyecek? Sen KTÜ ve Rize Üniversitelerinin rektörlerinden
daha mı laiktin?”diye soracağını belirtiyor. “Giresun Rektörünün YÖK’le giriştiği kavganın bedelini bize göre
Giresun halkı ve üniversitesi ödeyecek.” diyor. Güzel söze ne denir veya
daha nasıl açıkça ifade edilir ki…
Geldiği günden beri halkın değerlerine hiç değer vermeyen,
halkın seçtiğine posta koyan, YÖK Başkanın söylediklerine kulak asmayan biri
hangi imkanlarla üniversitesini geliştirip zenginleştirecek! Üniversite han, Sayın
Rektör de yolcudur. O gider ama üniversite bize kalacaktır. Kendi kişisel görüş
ve düşüncelerini bir kenara koyup üniversite için yapacağı şeyin azamisini
yapma gayreti işçinde olmalıdır. Yoksa birileriyle itişip kakışarak bir yere
varılamayacağını en iyi rektörün bilmesi gerekir.