Öğretmen Ziyaretlerim - III
(Bu yazımızda geçtiğimiz iki yazımızda başladığımız öğretmen
ziyaretlerine devam edeceğiz.)
-
Beni aramışsınız kiminle görüşüyorum demez mi?
Hocam benim dedim.
-
Hayırdır deyince Cağaloğlu’na geliyorum,
gelmişken sizi de ziyaret edeyim dedim.
-
Çok memnun olurum, ama şu ana Sultangazi’ye
gidiyorum. Orada biriyle görüşeceğim demez mi?
-
Ben de 500 Evlerde çalışıyorum. Müsait olursanız
bana da beklerim, dedim.
-
Akşama kadar Sultangazi’de olacağım, müsait
olursan ben beklerim, dedi.
Doğrusu
ben biriyle iş görüşmesine gidiyor, diye düşündüm. Tamam, hocam, dönüşte sizi
ararım dedim. Hüseyin Erkan hocamla görüşmemi önceki bölümde anlatmıştım zaten.
Akşama doğru görüşmemi bitirip geri döndüm. Akşam üzeri hocamı arayıp nereye
geleceğimi sordum. Hocamın oğlu eczacı imiş. Sultangazi’de eczanesi varmış ve
yeni bir yere taşınmak üzereymiş. Ev sahibi ile görüşmek için oraya gelmiş.
Gittiğimde hocamı uzaktan görünce tanıdım. Eskiden biraz daha şişmancaydı.
Herhalde kısa boyu olduğundan daha şişman gösteriyordu.
Vefa
Poyraz Lisesi’nde iki üç yıl edebiyat öğretmenliğimizi yaptı herhalde. Muhafazakâr
kişiliği kendini ele veriyor ama o çokta açık etmemeye özen gösteriyordu.
1977-78 yılına geldiğimizde okulumuza yeni bir edebiyat öğretmeni daha geldi.
Giresunlu hemşerim olan bu öğretmenin adı Nazım Yaman’dı. İsmi gibi yaman olan
bu hocamız da muhafazakâr ve milliyetçi kimliği ile tebarüz ediyordu.
Solcuların hedefinde her iki hocamız da vardı. O yıl okulumuza özellikle
dışarıdan kaydedilen Yasin isimli bir öğrenci okulda devrimci gençleri
örgütlemiş, okulda anarşik hareketler artmaya başlamıştı.
Okulun
başladığı dönemlerde 500 Evler’de bulunan Ülkü Ocakları ile irtibata geçmiş
ortak çalışalım demiştim. O zaman tanımıştım, Seyit Ateş’i. Seyit Ateş o zamanlar
Fikirtepe’de bulunan Atatürk Eğitim Fakültesi’nde okuyordu. Okula devrimciler
hakim olduğundan muhtemelen okula gitmesi de zorlaşıyordu. Ancak bizim okulda az
olan Ülkücü Gençler ve biz Akıncılar ne kadar çalışsak da önemli bir güç elde
edememiştik. İleriki günlerde yapılan toplantılarda hep solcu gençler
konuşuyor, okulda bulunan kararsızları etkilemeye çalışıyorlardı. Bunda da
önemli oranda başarılı oldular. Karşı çıkanları kısa sürede döverek ve tehdit
ederek susturmayı başardılar. Ben ise hemen hemen her forum ve toplantıda söz
alıyor, görüş ve düşüncelerimi aktarmaya çalışıyordum. Toplantıların birinde
söz almış ve solcu gençlerin ilgisini ve dikkatini tekrar üzerime çekmiştim. O
gün okuldan nasıl çıktığım ve nasıl kaçtığım tam bir macera filmi olur. Benim
arkamdan bütün öğrenciler ayaklanmış ve onlarda çıkmak istemiş ama o zaman
müdür yardımcımız olan İngilizce Öğretmenimiz Birol Özcan kapıyı tutarak bana
kaçmam için bir fırsat vermişti. Ama ertesi günü okula geldiğimde her şeyi
ayarlamışlar beni bir güzel dövmüşlerdi.
O
zamanlar Kubbealtı Cemiyetinde yapılan toplantılar için çoğu zaman Geometri ve
Cebir Derslerimize gelen Nedim Akıncı (Namı Sütçü) hocamdan izin alıp
gidiyordum. Okulumuz öğleden sonra olduğu için Cuma Namazı vaktine denk
geliyordu. Sağ olsun tarih öğretmenimiz Müdür Yardımcısı Arif Küçük hocamdan
geç kaldığım için izin kâğıdı alıp derse giriyordum. Mehmet hocamla bir iki
saat hasret giderdik. Hocam biz okulu bitirdiğimiz senenin bütünleme sınavları
sırasında okula gelirken okula yakın bir yerde pusuya düşürülerek vurulmuş ve
yaralı kurtulmuştu. Ondan sonra başka bir okula giderek orada grev yapmış ve öğretmenliği
sırasında başladığı Hukuk Fakültesini bitirerek avukatlığa da başlamış. Bir
yandan avukatlık bir yandan da öğretmenlik devam etmiş. 28 Şubat sürecinde
kapalı bayan öğretmenlerin uğradığı mezalimlerin meccanen avukatlığını yapmış.
Hocamın yaptığı bu hayırlı hizmetten aldığı hazzı hissetmek beni epey
duygulandırdı.